Yazdır

Gökçeada

İMBROZ PEPALOESSA

Bu şekilde sesleniyor, Homeros Destanlarında. Dalgalı İmvros diye. Ne güzel bir Ada'sın sen benim sevgili İMROZ'um. Ne diye senin ismini değiştirdiler, güzel İMVROS'um. Seni kim tekrar vaftiz etti. Ege'nin mavi sularında? Senin ismini zaten vermişti, binlerce sene evvel İMVRAMOS tanrın. İsyan etmek hakkımdır, çünkü ben senin 4,000 senelik sakininim. Ben seni tanıyorum. Sen benim anamsın. Hatırlıyor musun bir gün bana ne dedin senin bir dağının zirvesinde iken? (Ostis agapa me aratw ton stavron aftou kai elthetw prosme). Benim çocuklarımdan her kim seviyorsa, türlü zorluklara katlanacağını bilerek bana gelsin diye. Evet anam evet atalarımın anası ben sana geldim. Bütün zorlukları bilerek sana geldim. Çünkü bağrında büyüdüm. Senin için can feda.

ULAŞIM

Gökçeada'ya iki yoldan  ulaşabilirsiniz; Çanakkale Limanı'ndan yada Gelibolu Yarımadası'nda bulunan Kabatepe Limanı'ndan.

Gökçeada'dan  Kabatepe Limanı'na ulaşım Gestaş'a bağlı arabalı vapur seferleriyle yapılmakta ve 1 saat 15 dakika sürmektedir. Çanakkale'ye ise  ve 2 saat 30 dakika sürmektedir.

İstanbul'dan gelenler için Kabatepe Limanı, Anadolu'dan gelenler için Çanakkale Limanı daha uygundur. İstanbul'dan Kabatepe yaklaşık 350 Km., (TEM oto yolundan Kınalı Tekirdağ çıkışından Tekirdağ, Keşan, Gelibolu, Eceabat üzerinden Kabatepe) Ankara'dan Çanakkale 650 Km., İzmir'den Çanakkale 330 Km., Bursa'dan Çanakkale 280 Km. uzaklıktadır. Özel araçlarıyla gelmek isteyenler, karayolları haritalarından faydalanabilirler. Ama şunu unutmasınlar ki ulaşım sadece gemi seferleri ile olduğundan gemi kalkmadan en geç bir saat önce ilgili limanlarda hazır bulunmalıdırlar.

MİTOLOJİDE GÖKÇEADA (İMBROS)

Sarışın mavi gözlü, yaman bir delikanlıdır EGE. İlk ismi Arhipelagustur.  Arhipelagus çapkınlığı ile meşhur tanrılar arasında ismi anılır. 3,000 tane gayri meşru çocuğunu adalar, adacıklar haline getirerek vücudunun her bir tarafına ben şeklinde serpmiştir.  Fakat sonunda bütün çapkınlar gibi Arhipelagus gönlünü esmer güzel bir bakireye kaptırır. KARADENİZ. 

Aşkını zefiros rüzgarı ile yollar Karadeniz’e. Karadeniz ilgisiz kalamaz böyle bir gence. Rüzgarlar tanrısına yalvarır, poyraz rüzgarı ile yollasın aşkını EGE’ye. Ege bütün akıntılarını, Trakya sahillerine yollar. Akıntıları yılanlar gibi sahilleri kemirir açar. Ege'nin iki kızı İMBROS ve SAMOTHRAKİ yardımcı olur bu mücadeleye. Karadeniz hiç durur mu?. Bütün koca dalgalarını güney sahillerine yollar. Sahilleri eritir, yutar. Ve nihayet bir İlkbahar günü korkunç bir gürültü kopar yer yerinden oynar, bu iki gencin aşk ateşiyle yarılır, onlara yol açar. İki genç koşar deliler gibi, büyük buluşma özlem dolu aşk dolu birleşme gerçekleşir. Ve işte bu aşklarının güzel meyvesi PROPONTİS (Marmara Denizi) doğar. Imbros ve Samothraki ablaları bebekle ilgilenir. Böyle gördü Ege'nin insanı Marmara’nın doğuşunu. 

Tanrılar, Skithia dan Kafkasos’tan, Küçük Asya'dan dönerlerken Olimpos'taki ikametgahlarına, uğramış İMBROS’a biraz dinlenmeğe. Poseidon atlarını İmbros’un bir mağarasında saklarmış. (Homeros destanına göre). Rüzgarlar tanrısı pek severmiş İMBROS’u. Onun için Saroz'da durup, yollarmış yaz meltemleriyle milyonlarca öpücük bu güzele. İlgisiz kalır mıydı bu güzel? Kabul ediyormuş öpücüklerini sahillerinde. 

Zeus yollamış oğlu Kefalos’u, bir saray kursun adanın en güzel yerine. Zeus’da kolhisten dönerken dinlenirmiş o sarayda. (Onun için İmbros’un en büyük yarım adasının ismi Kefalos'tur. Saray orada imiş.) 

Kuzey Ege'nin dört güzelinde, İmbros, Limnos, Samothraki ve Thasos’u mekan kurmuştu. KAVİR denen küçük Tanrılar. Her dört adada Kavir ayinleri ve şölenleri yapılırdı. DİONİSOS: Üzüm ve şarap Tanrısı hiç bırakır mıydı İmbros’u? Her tarafı bağ, her evde şarap. Onları bırakamazdı korumasız. Ve işte büyük bir saray kurarak ROSADOS mevkiinde, oradaki bütün bağları koruması altına almıştır. Sulanabilsin ve güzel şarap versin diye, dev taşlarla kurar belki dünyanın en eski barajını aynı mevkide. 

İASON, argonaftlarıyla ve ARGO’su ile yalayarak geçer İmbros’un sahillerini. Çok acelesi var duramaz. Elispontus ve Bosporos’su geçip Kolhidada altın postu aramaya. 

İMVRA veya İMVA: İmbros’ta yaşamış inanılan bir tanrıça.

İMBRAMOS veya İMBRAKOS: İmbros’un birinci kralı ve de tanrısı. Bu iki isimden hareket edilerek adanın ismi İMBROS olarak doğmuştur.

GÖKÇEADA'NIN COĞRAFİ DURUMU

Gökçeada kuzey Ege'de bulunmaktadır. Samothraki’den 18, Limni'den 10 ve Gelibolu Yarımadası'ndan 9 mil uzaklıktadır. Türkiye'nin en büyük adasıdır. Ayrıca Türkiye'nin en batı noktasıdır. Yüzölçümü 290 km² dir.  Sahilleri fazla girintili çıkıntılı değildir. Kefaloz isimli çok büyük bir yarım adası var, belli ki eskiden bu yarımada bir ada idi. Kuzey sahilleri çok kayalık ve derindir. Ege'nin Rodos Adası'nın doğusundan sonra, en derin yer Gökçeada ile Samothraki arasıdır. Güney tarafları 85 m.yi geçmemektedir. Güney sahilleri çok uzun kumsallarla kaplıdır. Arazisinin ekserisi dağlıktır, 4 tane ovası bulunuyor. Ege denizinde Samothraki'den sonra en çok suyu bulunan bir adadır. Adım başına çeşme veya kaynak bulunur, nereyi kazsan 3-4 metrede su bulunur. Ada'nın yaz kış devamlı akan birçok deresi bulunur. Bunların üzerinde 4 tane çağlayan bulunur. Ada'nın tümü volkanik bir kütledir. En yüksek dağları sıra ile, Aya İlia, Aya Dimitri, Araşia, Armegut tepeleridir. En yüksek olan 670 m.dir. Adanın dört tane ovası vardır. Kefalos, Kaleköy, Dereköy ve Tepeköy düzlükleridir. Ada'nın ilk görünüşü çok çıplak ve boz görünmesine rağmen iç tarafları, çam, pırnar, meşe ve zeytin ağaçlarıyla kaplıdır.

MADENLERİ

50-60 sene evvel işletilmiş olan iki demir cevheri (pirit) yatakları ve galenit adanın ortasında dağlık bölgede bulunur. Ayrıca muhtelif yerlerde kalitesi pek iyi olmayan linyit yatakları bulunur. Yalnız Ada'nın Nerimata mevkiinde ve Kuzulimanı'ndaki linyit yataklarını 1874 senesinde bir Alman firması işletmiştir. Halâ iki tane galerisi görülebilir.

ADA'NIN SİSMOLOJİK DURUMU

Marmara'nın ortasından geçen fay hattı Ada'nın doğusunu yalayarak geçer ayrıca ikinci derecede fay adanın ortasından geçmekte. Bundan dolayı tarihte adanın çok yıkıcı depremleri olmuştur.

İMVROS'UN İLK SAKİNLERİ

İlk Protohelen grup olan LELEĞES ‘ler ilk sakinleridir. Fakat M.Ö. 2000 senelerinde gene bir Helen grubu olan PELASKUS ‘ların , AKAİOS’ların baskısıyla, bir kısmı, Limni, Samothraki ve İmvros’a gelip yerleşirler. Arkaik bir grup olan Leleyesler, onlarla bütünleşir. Truvalı'larla aynı boydan geldiklerinden, Truva Savaşlarında İmrozlular tarafsız kalmışlardır. Daha sonraki Pelopones Savaşları zamanında, İmroz Atina Devleti'ne bağlanır ve İmroz ‘a Atina'nın Kliruhileri'nin bir kısmı buraya gelir. Kastro'da (Kaleköy) bulunan bir çok yazıtta bunu belgeler. İmroz Atina'lı Kliruhiler için sanki Atina'nın bir kenar mahallesi gibi bakar. Hatta Kaleköy ovasının ortasından geçen dereyi bile Atina'nın ortasından geçen derenin ismini vermişlerdir. İLİSOS diye. Kliruhilerin de kurduğu kent Atina kentinin bir parçası sayılıyordu ve ismi de: İmroz'daki Atina kenti ''Dimos Ton Athineon O En İmbro''.

İMROZ'UN KALELERİ

1)      Kaleköy (kastro kalesi)

2)      Dereköy (paleokastro)

3)      Araşia kalesi

İMROZ'UN ARKEOLOJİK BULGULARI

1) Eski Bademlinin altındaki höyükte yapılan kazılarda 5,000 senelik bulgular elde edildi.

2) Roksados mevkiinde, belki de dünyanın en eski barajlarından birinin kalıntıları bulunmakta.

3) Tepeköy'ün Thameni'de ''gömülmüş yer'' bulunan arkeolojik kalıntılar.

4) Yeni mahallenin üstünde, Kefaloz'da, Tepeköy'ün Balidosta, Zeytinliköy'ün Araşia ve Krioneroda, Dereköy'ün Pirğosta ve tabii Kastro'da muhtelif arkeolojik kalıntılar bulunmaktadır.

İmrozun Paleondolojik Bulguları
Adanın Kuzeybatısında denizden 2 km uzakta bir dağın yamacında bulunan deniz kestanesi yorgo tarafından bulundu.Ayrıca yine yorgo tarafından adanın 500 m yüksekliğinde dağlarda denizde tarak dediğimiz midye tipi fosili bulundu.Bunları paleondologlara gösterdiğimizde 200 senelik fosil olduklarını söylediler.
Adanın tam doğusunda deniz kenarında ve denizin içerisinde taşlaşmış orman vardır.Bu yapılan tetkiklerde 15-20 milyon senelik taşlaşmış ormandır.Yetkililerin dikkatine burası talan olmadan çıkılsın.

İMROZ'UN ESKİ YERLEŞİM YERLERİ

Kastro (Kaleköy) zaten merkez orası idi. Burada İmbramos’un tapınakları bulunmakta idi. Kastro'nun yanında bulunan, THEA GEA (Toprak tanrıçası). Bu tanrıçaya (Nikostrato’sa göre ) her olimpiyat senesinin birinci ayında kurbanlar kesilip törenler yapılırmış. Spon ve Antonelli seyyahlarına göre: Kosta, Flio, Salvador, Lusina, Sotir ve Aya İrini yerleşim yerleri bulunmakta. Daha sonra küçük yerleşim yerleri bir araya gelerek 1964'ten evvelki 7 tane köyü meydana getirmişlerdi.

1)    Merkez (Panayia)

2)      Dereköy (Shinudi)

3)      Tepeköy (Ağridia)

4)      Zeytinli (Ayii Theodori)

5)      Bademli (Ğliki)

6)      Yeni mahalle (Evlampio)

7)      Kaleköy (Kastro) köyleri idi.

İMROZ'DAN GEÇENLER

M.Ö. 2000 den evvel Leleğes bulunmakta. M.Ö. 2000'de Pelaskuslar. M.Ö. 515'te Persler işgal eder. 494'te Atinalı Miltiades, Perslerden alır. Atina toprağı olarak bakılır ve Kliruhiler yerleştirilir. Atina kanunlarına ve adetlerine göre yönetim kurulur. İmroz'un vatandaşları, Atina vatandaşı olarak sayılır. M.S. 193 Romalılar M.S. IV 'cü yy.'a kadar, İmroz Atina denetimindedir. 267'de Gotlar İmroz'u yağmalar. 323'te Büyük Kostantin zamanında Bizans'sa katılır, ama gene Atina eyaletine bağlı olarak kalır. 767'de Slavlar ve Bulgarlar işgal eder ve 2,500 esir alarak gider. 769'da Bizans İmparatoru onları kurtarır. Bu esirlerden bir kısmı adaya döner. Bir kısmı İstanbul'da kalır ve İMRAHOR denen köyü yaparlar. Bir kısmı da Girit'e gider ve bugünkü Imbros köyünü yaparlar. 1204'te Latinler gelir. 1261 Bizanslılar geri alır. 1456'da İmrozlu tarihçi Kritovulos F.S. Mehmet’e teslim eder. 1457-1458 Papa devleti, 1458-1466 Osmanlı, 1466-1470 Venedik, 1470-1770 Osmanlı, 1770-1774 Ruslar, 1774-1912 Osmanlı, 1912-1923 Yunanistan, 1923 Türkiye Cumhuriyeti.

İmroz'un muhtelif tarihlerdeki nüfusu;

 

TARİH

HIRİSTİYAN

MÜSLÜMAN

742

157

 

1520

1035

58

1886

9500

---

1895

9116

---

1923

8500

---

1940

6200

200

1960

5487

289

1970

2571

4020

1985

492

7114

2001

230

9000

 

1964'ten önce İmroz'un ekonomisi;

İmrozlular son derece çalışkan bir toplumdu. Dağları tepeleri teras şekline sokup ekmişlerdi. Kara sapanın giremediği yerlerde çapa ile girer ve ekerdi. İnanılır gibi değil ama gerçek. Bugün radarın olduğu zirve ekiliyordu. Her taraf bağ, bahçe zeytin ve ne istersen. Kendi kendine yeten bir ada. Dışarıdan çay kahve ve bir kısım kumaş gelirdi. Çünkü büyük kısmı yerli atölyelerde ve ev dokuma tezgahlarında yapılırdı. Her köyde 1-2 o zamanın modern yağ fabrikası bulunurdu. Her köyde kaşar ve peynir imalathaneleri bulunurdu. Sabun imalathaneleri, kiremit ve tuğla ocakları vardı. Herkesin bahçesi ve bağları vardı.Hayvancılık, arıcılık ve,Türkiye'nin en büyük sünger filosu gene burada idi. Kaşar, peynir, zeytin yağı, sabun, deri, sünger, canlı hayvan, baklagiller adadan ihraç edilirdi. Ve son olarak 1955'ten sonra başlamak üzere, kimsenin yardımı olmadan turizme başlanmıştı bile. Bodrum, Marmaris yokken. Çok kişi evlerinde bir odayı pansiyona verir. Kaleköy'de ve bütün köylerde lokantalar açılmaya başlandı.

1923'e KADAR EĞİTİM

1750 de başlamak üzere her köyün papazı veya dışarıya gidip tahsil görmüş insanlar evlerinde çocuklara ders vermeğe başladı.1860'da bütün köylerde okul binası yapılıp, ilkokullar açıldı. Koca Osmanlı Devletinin hiçbir köyünde okul yokken. 1885'te 6 ilkokul ve 1 orta okul. 1923'te 10 ilk ve 1 ortaokul. Dışarıya gidenler köylerinde okul yapılsın diye para yollarlardı . Yani İmrozlu okulunu kimsenin yardımı olmadan kendisi yapmıştır.

İMROZ'DA DİN

Atalarımız Pelaskuslar, buraya gelirken kendi tanrılarını da getirmişlerdi. Kavir dedikleri tanrıları. İMVRAMOS ve üç oğlu. Ada'nın ismi İMVROS bu tanrıdan gelmektedir. Senenin muayyen zamanlarında KAVİRİA MİSTİRİA dedikleri mistik ayinler yapılırdı. İmroz'da bilinen en eski tapınakları Roksados denen mevkide bulunmakta idi. Ayrıca Hıristiyanlığa kadar gelmiş olan Tepeköy'ün THAMENİ'yi denen mevkide bulunmakta idi.

HRİSTİYANLIK

İmrozlular Hristiyanlığı ancak 5. ci asırda ve rivayete göre büyük bir depremden sonra kabul etmişlerdir. Thameni'yi de Kavir ayinleri yapılmakta o günlerde KONON isminde bir misyoner gelir ve halkı Hıristiyanlığa davet eder. Halk onu dinlemez. Konon acı bir kehanette bulunur, ” bir saat sonra korkunç bir deprem olacak” diye. Hakikatten de takriben bir saat sonra büyük bir deprem olur ve her şey yıkılır. Bütün tapınaklar ve etraftaki şehir yerle bir olur. Tarih 470-480 depremi. Halk Konon’u öldürmek için kovalar vrsidia denen sahile gelince eliyle kayalara vurur. Büyük uçurum meydana gelir ve oradaki mağarada saklanıp kurtulur. İmrozlular bu iki mucizevi olaydan sonra, Hıristiyanlığı kabul eder ve Konon'u Aziz olarak tanır. Saklandığı mağarayı küçük kiliseye çevirirler ve şimdiye kadar senede 2 defa ayin yapılır.Bundan sonra İmrozlular yeni dinlerine derinden inanırlar ve sahiplenirler. Ada'da nerede bir küçük yerleşim yeri varsa, orada bir küçük manastır bir kilise yapmıştır. 1964 senesine kadar bütün Ada'da 238 tane böyle küçük kilise bulunuyordu.

Fakat yapılan tetkiklerin neticesinde 2000 senedir İmrazda yıkıcı bir deprem olmamıştır ve de Konan denen misyoner telkin ile ve kehanetle silahlı taraftarlarıyla yani bir ordu ile gelip İmrozluları sevgi dolu kılıcıyla!.. İmrozluları atalarımız bu şekilde ikna yoluyla Hristiyanlaştırıp vaftiz etmiştir.Tapınaklarını kendi elleriyle yıkıp yok etmiştir. En sonunda o Aziz olmuş , İmrozun aziz kononu olmuŞŞ?

GELDİK 1923 VE LOZAN

Lozan'da çetin müzakerelerden sonra, İmroz ve Bozcaada stratejik konumlarından dolayı antlaşmanın 14 ve 38-42 e göre Türkiye Cumhuriyeti sınırları içine bırakılır

Lozan 14.cü madde;

“İmroz ve Bozcaada özel özerk idare teşkilatı ile Türkiye hakimiyeti altında olacaktır. Bu idare yerli halk tarafından teşkilatlanıp yürütülecektir ve yerli Hıristiyan halkına özerk idarenin devamı ve can ve mal emniyeti garanti altına alınacaktır. Her iki adanın emniyet teşkilatı her iki adanın yerli halkından olacak ve özerk idarenin emri altında olacaktır.”

Evet tarihi gerçekleri söylemekle kimse gücenmesin gocunmasın. Aksini savunabilen ispat etsin. Mademki Türkiye Cumhuriyeti hepimizin devletidir, hepimizin vatanıdır, madem ki konuşan Türkiye'dir, (Sayın eski Cumhur Başkanı  S. Demirel'in ifadesi: gonuşan Türkiye) konuşma hakkı hepimize aittir. 1927 de T.B.M.M.den 1151 kanunu çıktı. Bu kanunun 14.cü maddesi, Lozan antlaşmasına aykırı olarak, eğitim yalnız Türkçe olarak yapılacak diye, ve 1151 kanununun yalnız o maddesi tatbik edildi .Kanun çıkar çıkmaz de orta okul kapatıldı. Varlık vergisi İmrozluları pek vurmadı. 20 yaş gurubu diye askere alma (amele taburları) onları da etkiler.1946 da iki manastırın arazileri istimlak edilir ve Sürmene'den getirilen ailelere dağıtılır. 1950 de Türk Yunan ilişkileri düzelir. Bunun neticesi olarak 1151 kanununun 14.cü maddesi değiştirilir ve Batı Trakya'da Celal Bayar Lisesi ve İmroz'da da Rum Orta Okulu açılır. Celal Bayar Lisesi çalışmaya devam ediyor, bizimki ise 1967 de kapatıldı. Binası de çocuk esirgeme kurumu oldu.

Bütün okullarda İstanbul'daki azınlık okulları gibi Türkçe – Rumca tedrisat tatbik edilir. İmrozlu için 50'li yıllar bir altın çağıdır. Her köy kendi olanaklarıyla ve imece usulü ile kendi yeni okullarını inşa eder. Yanında ana okulları ilave eder. Bütün çocuklar yarış edercesine okullara koşarlar. İmrozlu eğitim için seferber olur. Kültür ve çiftçiler dernekleri kurulur. 1955 teki 6-7 eylül olayları İmroz'u etkilemez. 1958 de sessiz sedasız bu iki ada için “eritme programı” diye bir program hazırlanır. 1964!!!! bu iki adanın mahkumiyeti. Kıbrıs Noel olayları başlar. Ve işte bu eritme programı tatbikata geçirilir. Benim günahım ne Kıbrıs'ta iki halk vuruşuyorsa. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyım.

1)    Adanın üç ovası istimlak edilir. Bir gazete 25 kuruş iken bu verimli toprakların m².si 8 kuruş ile istimlak edildi. İki ovada devlet üretme çiftliği bir tanesine de açık hapishane kurulur.

2)    Dereköy'ün yanında Şahinkaya köyü kurulur ve Çaykara'dan getirilen aileler yerleştirilerek istimlak edilen Dereköy'ün ovasının bir kısmı verilir (anayasaya uygun olarak!!!!....)

3)    Dereköy'ün ovasında açık hapishane kurulur ve 600-700 mahkum getirilir. Bu mahkumlar bütün adada serbestçe dolaşabiliyordu.

4)    Adanın otlak yerlerinin büyük bir kısmı ormaniye olarak ilan edilir.

5)    1151 kanun 14.cü maddesi gene getirilir. Rum hocalar azledilir ve tedrisat tamamen Türkçe olarak tatbik edilir. (Lozan 38-42 maddelerine aykırı). Rum hocaların evlerinde bile hususi ders vermeleri yasaklanır.

6)    Canlı hayvan ve etin adadan çıkarılması yasaklanır.

7)    İmroz'un mitolojik 4000 senelik ismi değiştirilir.

NEDEN ???????????

Bu çok soru işaretli nedeni Yorgolar, Kosta'lar, Yaniler soruyor. Yani bütün İmrozlular. Neden bu ayırım? İsyan mı ettik, kanunlara karşı mı geldik? Bölücülük mü yaptık? Hayır ismimiz değişik, kökenimiz değişik olduğu içindir. Türkiye'nin turizm bakımından en gelişmiş yeri olabilecekken bu hale getirilmesi neden? Yani burada bölücülük yapan idarecilerdir. Türkiye'nin en güzel mozaiği olabilecekken, en hoş görülü yeri olabilecekken, bu insanları yerinden yurdundan etmenin manası ne? 4,000 senelik sakinini bir anda göçmen yollarına düşürmek doğru muydu? Halbuki bu insanları rahat bırakmak, savunmak, korumak Türkiye Cumhuriyeti'nin gururu ve övünç kaynağı olmalıydı. İmrozlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı idi. Lozan'a göre özerk idaresi olacakken, olmadı. Askerliğini Bozcaada'da yapacakken, Türkiye'nin her yerinde seve seve yaptı. İmrozlu devlete sadık, kanunlarına itaatkâr ve barış seven bir insan. Ama gel gelelim bir Kıbrıs yüzünden ata toprağını terk etmek mecburiyetinde bırakıldı. Kıbrıs'ta iki toplum birbirini boğazlıyorsa benim günahım ne? Toprağı elinden alındı, eğitimi yok edildi. Ada'da hiç cinayet olmazken, 7 kişi öldürüldü. Nerede katiller? Yok. Kiliseleri soyuldu. Bir hırsız yakalandı mı? Yok. İstanbul'da ki çocuğuna bir kilo et götürecek, yasaktı. Köyü, evi işgal edildi, ve devlet işgalcilere bir şey yapmadı. Buyurun Dereköy ve Kaleköy, zamanında işgal edildi. Ne önlem alındı? Hiç. Böyle çalışkan ve medeni bir cemiyetin yok olması hakikatten günah oldu. Devletten hiç yardım beklemeden, biz bu adayı Türkiye'nin en turistik yeri yapabilirdik. Yani yurdumuzun ve adamızın gelişmesinde katkımız olabilecekken, 8000 insanın elinde bir küçük çanta ile gece sandallarla kaçmak mecburiyetinde kalmasının manası var mıydı? İmrozlu nereye gittiyse yabancı gözü ile bakıldı, .Burada gavur orada turkosporos. İtildi kakıldı, aç sefil perişan. İmrozlu kendinden ve Allah'ından başka kimseye güvenemeyeceğini gerçeğini acı ile öğrendi. Ama İmrozlu yılmadı. İmrozlu işçi oldu, hizmetçi oldu, bok temizledi, çöpçü oldu, aç kaldı, bütün zorluklara göğüs gerdi, çocuğunu okula göndermek uğruna. Çalıştı didindi ve kendi başına ayakta kalabildi, büyük bir inatla sonsuz bir güçle. Ruhu daima Pelaskus gururu ve çalışkanlığı ile dolu kaldı. Ve bugün dünyanın neresine gittiyse, o göçmen insan mal mülk sahibi oldu. Çocuğunu sayılı üniversitelere yolladı. Yalnız giydiği elbiselerle giden insan,bugün Mercedes ile geldi. Biliyorum çok kişi ”Yorgo bölücülük yapıyorsun sen DGM’liksin” diye. Hayır, Yorgo birleştiricidir. Yorgo hoş görülüdür. Ama gerçekleri de gördüklerini ve de hissettiklerini söylemek mecburiyetinde. DGM’ lik bu adayı bu hale getirenlerdir. Yeter artık bu dünyada azınlıklara yapılan haksız muameleler. İster Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan, neresinde olursa olsun. Potansiyel suçlu gözü ile bakılmasın. Devletlerin karşılıklı ilişkilerinde bize rehine gözü ile bakılmasın. Bilinsin ki yaşadıkları her devlette, birer mozaiktirler, ve her devlet onları koruması gerektiğini, Anayasasına ve insan haklarına göre. Mehmet nasıl kendi kökeni ile gurur duyuyorsa, Yorgo da kendi kökeniyle gurur duymaktadır. Fakat ikisi de Türkiye'lidir. Şimdi acaba nasıl? Evet şartlar değişti, iyileşti. Ama gelgelelim, Yorgo Ahmet’e bir yer satacak olursa, tapu dairesine gidilecek. Önce Ankara'dan TAPU KADASTRO GENEL MÜD.YABANCILAR MASASI'NDAN görüş alınacak. Yorgo satabilir mi? Satamaz mı? (Ayyıldızlı hüviyet verilirken, askere giderken, Yorgo yabancı sayılmaz tapu dairesinde sayılır) 20 günde müspet cevap gelir ve muamele tamamlanır. Ahmet Yorgo’ya satacak olursa 6-7 ayda gelir ekseri menfi ve satış yapılamaz. Bu bir. İki: Ahmet’in Mehmet’in de yeri olduğu köylerde kadastro çalışmaları neticesinde, bütün gevenlik ekilmemiş ,işletilmemiş zilliyetli yerlere tapu verildi. Tepeköy'e gelince yalnız Yorgolar, Yaniler var. İşte orada aynı cinsteki yerlerin zilliyeti kabul edilmez ve hazineye devredilir. İLGİLİLERE DUYURULUR lütfen bu ayırımcılık yapılmasın ve çalışan kadastro memurlarına gerekli talimatlar verilsin. Bu haksızlık önlensin.

Ve nihayet 50 sene sonra tapu dairesindeki muamele avukat Erhan Pekçe’nin büyük uğraşları ve Tapu Kadastronun aleyhinde açtığı birkaç davadan sonra bu davalar kazanılmış ve nihayet senelerce sürmüş olan bu haksızlık ortadan kalkmış oldu.Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün savunmasına bakın çok entresandır.
“Adadaki Rum nüfusunu kontrol altına alabilmek için kullandığımız bir yöntemdir.”
Bundan dolayı bütün İmrozlular Sayın Avukat Pekçeye teşekkürlerini sunar.Şimdi artık Ahmet’ten gayrimenkul satın alabilir.Artık hak yerini bulmuştur.

VE YORGO'NUN DUASI

"Silahların sözünün geçerli olmadığı, silahsız, üniformasız, sınırsız bir dünya dileğiyle... ait olduğu etnik, kültürel, dinsel, cinsel grup nedeni ile arkadaşım olamayacak hiç kimse yok. Arkadaşıma dokunulmasın. Arkadaşım olmayana da dokunulmasın. Sevmediklerime de dokunulmasın eziyetler dursun, silahlar sussun ve İNSANLAR KONUŞSUN .  Amin..."